Kitap İslam Mezhepleri Tarihi
Yazar Hasan Gümüşoğlu
Yayınevi Kayıhan Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur, Karton İnce Cilt
Sayfa Ebat 448 Sayfa - 14x20 cm
Yayın Yılı 2018
Hasan Gümüşoğlu İslam Mezhepleri Tarihi kitabını incelemektesiniz.
Kayıhan Yayınları İslam Mezhepleri Tarihi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Tarihin farklı kültürlerinden ve değişik inançlarından gelen insanlar, diğerlerinin inancını, düşüncelerini, hayat tarzını ve dünya görüşünü merak etmiştir. Günümüzde ise değişen sosyo-ekonomik şartlar, farklı kesimlere mensup insanları birbirleri ile münasebete zorlamaktadır. İlişkilerin sağlıklı olabilmesi için de diğer insanların itibar ettiği veya kıymet verdiği değerleri öğrenmek ayrıca bir zorunluluktur. Bu açıdan ait olduğu sosyal ve kültürel çevreyi bilmek, kişi için daha da ehemmiyet arz etmektedir.
Bu kitap size; Asr-ı Saadet’ten bu güne, Ehl-i Sünnet’in görüşlerinin yanında, Şia, Alevilik, Bektaşilik, Vehhâbîlik ve Kâdıyânîlik gibi fırkalar hakkında çok önemli bilgiler verecektir.
Eserin içeriğinde de göreceğiniz gibi, mezhep ve fırkaların görüşlerini, düşünce ve inanç sistemlerini kendi kaynaklarına dayanarak belirttikten sonra o meselede Ehl-i Sünnet’e mensup âlimlerin izahlarına da yer verilmiştir. Bu sebeple konunun, bütün yönleri ile okuyucular tarafından daha doğru bir şekilde anlaşılmasına imkân sağlanmıştır.
Kitabın hazırlanmasında akademik usûl ve esaslara riayet edilmekle birlikte okuyucunun anlayacağı şekilde sade bir dil kullanılmıştır.
TAKDİM
Allah Teâlâ'nın son peygamber olarak gönderdiği Hz. Muhammed'in (s.a.v.) davetine icabet eden insanlar, aralarında senelerdir süren anlaşmazlıklara son vermişler, İslâm'ın getirdiği değerlere sahip çıkarak huzura ermişlerdir. Asr-ı Saâdet'teki Müslümanlar, âyetlerin nüzûlüne şâhid olup, Fahr-i Kâinât'ın (s.a.v.) sohbetinin bereketi ile iç dünyalarını temizlemişler ve manevî âlemlerini nurlandırarak, sahâbe olma şerefine ulaşmışlardır. İslâm uğrunda gösterdikleri büyük gayret ve fedakârlıklardan dolayı Allah Teâlâ, ashab-ı kiramdan razı olduğunu beyan etmiş, Resûl-i Ekrem de aynı şekilde onlardan memnun olduğunu açıklamıştır. Bu itibarla ashâb-ı kiram, kendilerinden sonraki müslümanlara numûne olmuşlardır.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vefatından sonra İslâm'ı doğru olarak bilen, samimi bir şekilde bildiklerini yaşayan ve bunları diğer insanlara ulaştırmayı kendilerine gaye edinen ashâb-ı kiram, Kur an'ı-Kerim'in, onun tefsiri ve tatbiki olan Peygamber Efendimizin sünnetinin sağlam bir şekilde sonraki nesillere aktarılmasında çok önemli bir vazifeyi ifa etmişlerdir. Tabiîn zamanında da Kur an-ı Kerim ve Sünnet temelinde sahâbe tarafından oluşturulan esaslara bağlı kalınması hususunda büyük gayret gösterilmiş ise de İslâm'ı yeni kabul eden kimseler arasında ilk Müslümanlar kadar İslâmî şuura sahip olmayan, dünyevî bir takım maksatları ön planda tutan insanlar çoğalmaya başlayınca bir takım ihtilaflar, sünnete uymayan bidat görüşler ve inançlar ortaya çıkmıştır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ve sahâbe devrinde bulunmayan bir diğer ifade ile sünnette yer almadığından dolayı bidat olarak değerlendirilen yeni dînî anlayış ve düşünceler müslümanların büyük ekseriyeti tarafından kabul görmemiştir. Bununla beraber "Sünnet"te yer alan itikâdî esasları tam olarak ortaya koymak ve bidat ehlinin görüşlerini sistemli bir şekilde reddetmek için Ehl-i Sünnet âlimler bunlarla mücadelede büyük gayret göstermişlerdir. Bu âlimlerin geliştirdiği usul ve esasların sonraki müslümanlar tarafından geliştirilmesi ile "Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat" mezhebi teşekkül etmiştir.
"Mezheb", Arapça'da gidilen yol manasına geldiğinden hem amelî (fıkhî) hem de itikâdî sahada teşekkül eden ve büyük topluluklar tarafından takip edilen sistemler bu isimle ifade edilmiştir. Ülkemizde "mezheb"in bu manada kullanımı yaygın olmakla birlikte İslâmî ilimlerde itikâdî sahada sonradan ortaya çıkanlar için "fırka" tabirine daha çok yer verilmiştir. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in dışında kalan Ehl-i bidat fırkalar için fırka kelimesinin çoğulu (firak) ile beraber firak-ı dâlle tabiri de kullanılmıştır.
Asırlardır Müslümanların büyük ekseriyeti tarafından kabul edilen Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezhebinin hakim olduğu coğrafyada ehl-i bidatin görüşleriyle mücadele genellikle ilmî usûller istikametinde olmuştur. Tarihte dinî hususlardaki ihtilafların siyâsî maksatlar için kullanılmasını ve bazı Ehl-i bidat fırkaların uygulamalarım istisna edecek olursak, Müslümanlar arasında kendi görüşlerini kabul ettirmede "şiddet" bir metot olarak kullanılmamıştır. Bu itibarla Müslümanlar arasında geçmiş devirlerde bazı çatışmalar vuku bulmakla beraber Avrupa'da olduğu gibi bir "Mezhepler Savaşı'ndan bahsetmek kolay değildir.
İslâm'ın diğer dinlere tanıdığı inanç hürriyeti sayesinde Asr-ı Saâdet'ten günümüze kadar İslâm âleminde farklı dinlere mensup kesimler devamlı bulunduğu gibi, müslümanlar arasında hakim mezhep olan Ehl-i Sünnet'ten faklı düşünen kimseler de sayıları az veya çok sürekli bulunmuştur. İtikâdî hususların zorla kabul ettirilmesini doğru bulmayan Ehl-i Sünnet mensupları, farklı fikirde olanlara karşı zor kullanmak yerine onları ilmî esaslarla ikna edip, gönülden kazanma yolunu tercih etmişlerdir. Müslümanların birliğine ve toplumun huzuruna zarar vermedikleri müddetçe farklı düşünen kimselerin üzerlerine gidilmemiştir. Asırlarca farklı kültürlere sahip insanları hakimiyeti altında tutan İslâm devletlerinde ve son olarak Osmanlı Devleti'nde farklı din ve inançlara sahip insanlar, huzurlu bir şekilde yaşamışlardır.
Birinci Dünya Savaşının neticesinde tasfiye edilen Osmanlı Devletinin hakim olduğu coğrafyada özellikle Ortadoğu'da sömürgeci güçler tarafından oluşturulan küçük devletler yetmiyormuş gibi bugün, bölge etnik kökene veya mezhep esasına dayalı olarak daha da küçük parçalara ayrılmak istenmektedir. Osmanlı Devletini parçalarken içindeki gayr-i müslim azınlıkları kullananlar şimdi, müslümanları bölmek için aralarındaki mezhep farklılıklarını kullanmak istemektedirler.
insanların "Medeniyeder Savaşı" tezi ile meşgul edikleri bir zamanda sömürgeci güçler, "mezhepler çatışmasından medet ummaktadırlar. Bir taraftan farklı kimlikler, kültürel hayatin bir zenginliği kabul edilirken, diğer taraftan bu farklılıklar, savaşların ve huzursuzlukların kaynağı haline getirilerek, bundan faydalanmaya çalışılmaktadır. Aralarındaki inanç ve düşünce farklılıklarım kullanarak Müslümanları kendi içinde çatıştırıp zayıflatma, böylece imkanlarım sömürme planları yapılmaktadır.
Eskiden beri farklı kültürden ve değişik inançlardan gelen insanlar, diğerlerinin inanç ve düşüncelerini, hayat tarzını ve dünya görüşünü merak etmiş ve öğrenmeye çalışmıştır. Günümüzde ise değişen sosyo-ekonomik şartlar, farklı kesimlere mensup insanları birbirleri ile münasebet içerisinde olmayı daha da zorunlu hale getirmiştir. Bu ilişkilerin sağlıklı olabilmesi için insanların itibar ettiği ve kıymet verdiği değerleri bilmek, ait olduğu sosyal ve kültürel çevreyi tanımak ehemmiyet arz etmektedir.
Gelişen haberleşme vasıtalarının da tesiri ile önceden insanlardan sadece sözlü olarak duyduğu inançları kabullenen ve daha çok dağhk bölgelerde veya kırsal alanlarda kendi hallerine ve dışa kaplı bir şekilde yaşayan insanların bu hayat tarzını devam ettirmeleri zorlaşmıştır. Bu durumda insanların bir kısmı dünya görüşüne tesir eden olayları geriye dönük olarak merak etmekte ve inançlarının esasını araştırarak sağlam bir zemine oturtup, daha bilgili bir şekilde onları benimsemeye çalışmaktadır. Bu sebeple biz bu çalışmamızda Ehl-i Sünnet'in itikâdî bir mezhep olarak teşekkülüne kadar olan gelişmeleri ve bu zaman zarfında ulemânın ortaya koyduğu esasları belirtmenin yanında bidat fırkalardan ve düşünce sistemlerinden kayda değer mensubu bulunanların temel görüşlerini de anlatmanın faydalı olacağını düşündük.
Kitabın hazırlanması esnasında mezhep ve fırkaların, düşünce ve inanç sistemlerinin kendi kaynaklarına dayanarak görüşlerini belirttikten sonra o meselede Ehl-i Sünnet e mensup âlimlerin izahlarına da yer vererek okuyucular tarafından mevzunun bütün yönleri ile ve doğru bir şekilde anlaşılmasına imkan sağlamayı düşündük. Çalışmamız esnasında akademik usûl ve esaslara riayet etmekle birlikte okuyucunun anlayacağı bir dil kullanarak, anlaşılması zor hususlara yer vermemeyi tercih ettik.
Bu eserde mümkün olduğu kadar doğru bilgileri aktarmaya çalıştığımız halde istemeden de olsa bir takım yanlış ifadeler olabilir. Böyle bir durumu tespit edip tarafımıza bildirenlere şimdiden teşekkür ederim. Ayrıca bu çalışmamız esnasında bize her türlü yardımı yapan, basılmadan önce okuyup tashihlerde bulunan bütün dostlarıma şükranlarımı ifade eder, Hz. Allah'tan hayırlara vesile kılmasını niyaz ederim.
Dr. Hasan Gümüşoğlu
Üsküdar, Kasım 2007